Şimdi yazıyı Ömer'e bırakıyorum.
Memoli amcası tarafında aldatılmış Emrah suratıyla "ağabey, diğerleri yukarı çıksın, öyle konuşalım. Onların yanında konuşmasak olur mu?" diye sorunca o kadar da vicdanssız değilim ya diye düşünüp "tamam" dedim. kenara çekildim, bir sigara yaktım. Ceyhun'a da bir tane uzattım. Bu arada Ceyhun benimle birlikte Memoli'yi boğmak isteyen turdan diğer arkadaştı ve normalde uzun süre önce bıraktığından beri sigara içmemişti. Kenarda beklerken Ceyhun'a kararımızdan hiç vazgeçmeyeceğiz" dedim. Bu sırada Memoli geldi, "buyur ağabey" dedi. Ben de aldım sazı elime.
"Bak Mehmet efendi, Nuh Nebi'den kalma otobüsle bizi buralara kadar getirdin, ses etmedim. Başımıza rehber diye verdiğin kız iki günde bize bir bardak kahve bile veremedi, gittiği yerler hakkında ben ondan daha çok şey biliyordum. Bir şey demedim. Böceklerin cirit attığı bok gibi bir otelde bizi konaklattın, sesimi çıkarmadım. Senin rehberin tuvaleti ve duşu olmayan bir plaja götürdü bizi ve günümüzü bok ettiği halde sonrasını kurtarayım diye ön ayak olduk, tekne turu ayarlattık. Yine de yardımcı olmaya çalıştık. Sonra sen geldin. Otobüste attın, tuttun. On kişiyi bir mekana iki saat sığdıramadın. Kalkmışsın kırk üç kişiyi gezdirmeye çalışıyorsun. Yok kardeşim, benim sabrım buraya kadar. Ben şimdi bavulumu toplayıp İstanbul'a geri dönüyorum. Bu zamana kadar olan pek eğlenmesem de turun bu kısmının parasını kabul ediyorum. Sen de yol paramı ve geri kalanını bana ödüyorsun", dedim.
Tabi Memoli her çirkef satıcı gibi onun malı sattığını ve bu işten geri dönüş olmadığını falan gevelemeye başladı. Bu arada dişimin ağrısı da beynime vurdukça sinirim de giderek artıyordu. Bana haktan, hukuktan bahsetmeye başladı. Aklı sıra gözdağı vermeye çalıştı. Tabi gecenin sonunda yanlış kişiyle bu konuları konuştuğunun farkındaydı ama henüz bir fikri yoktu bu konuda. Bu arada Ceyhun da beni destekliyordu ama konuşma resmen Memoli ile benim aramda gibiydi. Bir taraftan konuşuyordum fakat aklımdan da konuşmayı uzatmayayım, şuracıkta kafayı gömüvereyim ne olacaksa olsun diye de geçirmiyor değildim. Sinir zehirli sarmaşık gibi, tohumunu bir kere ekerseniz her tarafınızı sarıveriyor. Ama bu herif de harbiden dayağı hak ediyordu yani.
Neyse gel gelelim konuya. Bana çok mahkeme gördüğünden, hukuku çok iyi bildiğinden, böyle şeylerden korkmayacağından, zaten yetkilinin de o olmadığından, yetkili olan kişinin de yurt dışında olduğundan ve o anda uyuduğundan falan bahsetti. Ben de "ara, uyanıversin, tekrar uyur" dedim. Ama bu kanaldan direncini kıramadığımın farkındaydım. Ben de boşluğuna vurayım dedim ve arabadan ve şoförden dem vurdum. Aracı bağlatmakla ve şirket hakkında şikayetçi olmakla tehdit ettim. Yapamayacağımı düşündüğü için "yapabiliyorsan yap, ben yatmaya gideceğim" dedi. Bu tavrından sonra içimde ona karşı beslediğim yüzde 0,1'lik iyi duygular da kayboldu gitti. Ben bu Menemen'i birbirine katarım ama sana da rahat vermem dedim. Hakikaten de dediğini yaptı, gitti yattı. Ben de o sırada önce 155'i sonra da Ayça'yı aradım. Operatörde çıkan adama " ağabey, bir tur şirketi bizi bozuk otobüsle İstanbul'dan İzmir'e kadar getirdi. Hem de tek ayağı seken bir şoförle. (Kimsenin bedensel kusuru benim için bir eksikliği ifade etmez, fakat mental manada yetersizlik de söz konusu olunca bir yerde mecbur kalıyor insan) Otobüste koltuklar kırık, termoslar bozuk, hele bir de buzdolabı çalışmıyor ki çok yazık. Şirketin yetkilisine bunları söyledik, bizi umursamadı. Hakkımızı biz senden alamıyorsak, bu memleketin polisi, gelir senden söke söke alır", dedim ve karşımdaki adam direk adres sordu.
Polisin gelmesini beklerken Ceyhun'la odalara çıkıp valizleri alıp kızlarla beraber aşağıya döndük. Ben bundan sonrasını Ayça'ya bırakıyorum ama son söz olarak şunu söyleyebilirim ki siz hakkınızı aramazsanız kimse sizin adınıza aramaz. Haydi kalın sağlıcakla:)
Ömer odaya gelip çantaları aldı, birlikte aşağıya indik. O sırada anlattı olanları özetle. Polis kısa süre sonra geldi. Ömer gelen polise de "ağabeyi halledersen sen halledersin bizim işi" diyerek verdi gazı:) Etrafına toplaşıp anlattık derdimizi. Polis de bunun üzerine şoförle konuşmak istedi. Adamı uyandırtıp indirttik aşağıya. Ömer de bu arada polise "ağabey, şoför emir kulu, benim sorunum onunla değil, patronuyla" demeyi de ihmal etmedi. Polis aracın takografına bakmak istedi. Ama ne hikmetse iki gündür ters takıyorlarmış çizelge kağıdını. Olacak bu ya, iki günlük yolculuğa ait hiçbir bilgi çıkmadı takograftan. Yanlışlıkla tabi. Yoksa kim bilerek ters taksın o kağıdı. Polis şoförden ilk intibayı alınca şirket yetkisiyle de görüşmek istedi. Şirket yetkilisi yani Memoli de yanında tura ortadan katılmış başka bir rehber arkadaşı ile beraber çıktı geldi. Polis anlattı durumu Memoli'ye. Aracı bağlayabileceğini söyleyince Memoli çözülüverdi. "Canım ağebeyim"ler, "tabi"ler, "baş üstüne"ler gırla. Tabi bu durumdan rahatsız olan uzatmalı rehber arkadaş bir ara Ömer'e atarlandı. Ancak Ömer de yine mesleği ile alakalı yerden girdi konuya ve asabi arkadaşın şirket çalışanı olup olmadığını sordu. Tabi adam ne olduğunu anlamadı, hem de üstüne sorumluluk almasın diye "yok değilim" dedi. Ömer o zaman bu turda ne aradığını, bunun yasal olup olmadığını falan sorunca adam pişman oldu ve kapattı çenesini.
Saat 03:15 olmuştu bu sırada. Tartışma daha da uzayacaktı fakat polis bizim mağduriyetimizi gidereceğine dair tutanak imzalattı Memoli'ye. Ömer hazırladı tutanağı ve polis nezaretinde hepimiz imzaladık.Dönüş için yol paramızı ve turun katılmadığımız kısmının ücretini vereceğine söz vermiş oldu Memoli artık. Tabi bu arada yurt dışında uyuyan patron da uyanmıştı. Zorda kalınca telefona sarılıp aradı mecburen. Biz o sırada internetten otobüs bileti fiyatlarına baktık. kişi başı 75 liraydı otobüs biletleri. 300 tl verdi bize toplam.
Eve dönüş:)
Taksi çağırttırdık otelin önüne ve otelden çıkış yaptık. Taksi bizi otogara götürdü önce fakat otogar bomboştu. Orada kimseyi bulamayınca Dikili sahile gidelim dedik, oradan buluruz bir yolunu diye. Bu arada taksiye 60 lira verdik. Sahile gittik, sabaha kadar açık olan bi restoran vardı. Oradaki garsonlara sorduk, otobüslerin sabah 6'da çalışmaya başladığını söylediler bize. Saat 4'e geliyordu o sıra. Saat 6'ya kadar sahilde oturduk, Sahildeki kafeler plastik sandalyelerini üst üste koyup açıkta bırakmışlar neyse ki. Onlara sığındık:) Tatile gidiyoruz ya, Ömer de ben de şortla gittik, yanımıza da pantolon veya eşofman tarzı, soğuktan koruyacak bir şey almadık. Spor ayakkabılarımız bile yoktu düşünün. İzmir normalde de öyle soğuk mu yoksa bize mi o gece öyle geldi bilmiyorum ama hayatımda hiç o gece üşüdüğüm kadar üşümemiştim. Çantadan havlularımızı çıkarıp onlara sarıldık. Bizimle birlikte sokaklarda kalan diğer çift bize nazaran daha şanslıydı. Onlar pantolonla çıkmışlardı, hatta kızın üzerinde hırka vardı. Sağ olsun dönüşümlü giyindik. Sahilde oturup zamanın geçmesini beklerken Ceyhun ve eşi uçak bileti fiyatlarına baktılar. Hatun Onur Air'de çalıştığı için ücretsiz uçacaktı. Onlar için otobüsten daha mantıklıydı yani. Baktık biletler otobüs bileti fiyatına, biz de aldık hemen bilet. Yoksa bu yorgunluğa bir de 10 saate yakın otobüs yolculuğunun yorgunluğu eklenecekti.
Saat 6 olmadan az önce tekrar çıktık restoranın olduğu yere ve oradaki garsonlara hava alanına nasıl gidebileceğimizi sorduk. Oradan kalkan otobüs İzmir metrosuna gidiyormuş. Metro mu, tren mi pek emin değilim, o kısım hayal meyal. hepimiz uyuduk :) Otobüs epey çabuk vardı metroya. Metrodan indiğimizde ise hava alanındaydık. Ceyhun ve eşinin uçağının kalkmasına çok az kalmıştı. Bizimkine ise 1 saat kadar vardı. Aynı hava yolundan alamadık biletleri. Ya yer yoktu ya da kadın Onur Air'e ücretsiz bindiği için o hava yolu onlara daha avantajlıydı fakat bize diğeri daha uygun gelmişti. Uçuş saatine kadar kahvaltı yaptık, vakit geçirdik. Uçağa binince o haftaki en mutlu anlarımızı yaşadık. İnanılmaz yorgun ve halsizdik gece olanlardan sonra, fakat tüm bunlardan kurtulmuş ve eve dönüyor olmak ödül gibiydi bize. Bir saat sonra evdeydik. Metrobüse bindik tabi eve dönerken ama o tur otobüsünden sonra metrobüs bile kıymetli geldi.
Sonraki 2 hafta boyunca Memoli'yi sürekli rahatsız ettik, Tur ücretinin katılmadığımız kısmını ödemesi gerekiyordu. Zira ödemezse Polis tur şirketini Bimer'e şikeyet etmemizi söylemişti. Biz ise sadece onunla kalmaz, kullanabildiğimiz tüm sosyal medya aracılığıyla isimlerini vererek olayları anlatıp herkese duyuracaktık. O da bunu bildiğinden mecbur kaldı yol için aldığımız 150 tl dışında 300 tl daha yolladı bize. Hak yerini buldu mu bilmiyorum ama en azından istediğimizi aldık. Telafi etti mi o para bir şeyleri? Hayır. Senede bir sefer olan tatil şansımızı bu turda harcamış olduk. Bu sene tatil şansımız olursa, adam akıllı bir tur şirketiyle gideceğiz.
Bu arada turları sevmeyenlerin böyle deneyimleri olduysa eğer, turların eğlenceli olduğunu düşünmemesi normal. Ceyhun ve eşinin de ilk tur deneyimiydi bu. Epey bir dil döktük sahilde oturduğumuz süre boyunca. Kaliteli bir tur şirketiyle gidilen bir turda böyle sorunlar olmadığını, aksine iyi turlarla harika bir tatil geçirildiğini anlattık. Tabi biz ne söylesek de yaşananlar gerçekten zor ve sinir bozucuydu, dolayısı ile bir ön yargı oluşmuştu. Bir daha riske atarlar mı bilmiyorum ama belki başka bir turda yine karşılaşıp bu sefer iyi bir tatil geçirebiliriz birlikte:)
Bu hikayenin de sonuna geldik. 3 bölümde yayınladım, biraz uzun sürdü fakat umarım keyif almışsınızdır okurken.
Bu arada insan tatilden döndüğüne bu kadar sevinebilir mi sizce? Yüz, göz uykusuzluktan şiş ama mutlu :)


Ayy okurken ben yoruldum valla, gecmis olsun �� senede bir kere tatil hakkinizi bu sekilde heba etmisler.
YanıtlaSilTeşekkür ederim:) sabır gösterip okuduğun için ayrıca teşekkür ederim :D Ömer iş değiştirdiği için bu sene tatil ihtimali çok zor bir de... gelecek yaz acısını çıkarma şansımız olur umarım:)
Sil